İçerik geliştirmek ister misiniz?

İçerik geliştirmek ister misiniz?

1737963710-slider

Evliyâ Çelebi’nin Kaleminden Kadifekale

View Count Views : 185

Evliyâ Çelebi (1611-1684?) kuşkusuz dünyanın en büyük seyyahlarından biridir. Yarım asır boyunca gezip dolaştığı yerleri renkli bir şekilde anlattığı on ciltlik Seyahatnâmesi, sadece Osmanlı topraklarında değil, çevre ülkelerde yaşayan kültürler, diller ve lehçeler üzerine bilgiler sunan zengin bir hazine niteliğindedir. Seyahatnâme, önceleri sadece saray elitleri tarafından biliniyorken, ünlü tarihçi Joseph von Hammer-Purgstall tarafından 1834’de İngilizceye çevirisi yapılarak bilim dünyasına tanıtılmıştır. Günümüzde hâlen daha çeşitli dillerde yeniden baskıları yapılmakta ve içeriğinin zenginliğinden dolayı pek çok alanda titiz araştırmalara konu olmaktadır.

Seyahatnâme’nin dokuzuncu cildinde İzmir ve çevresine yer verilmektedir. Evliyâ Çelebi, dokuzuncu cildin başında aktardığı üzere, Avrupa seyahatinden döndükten sonra, rüyasında gördüğü babası ve hocası Mehmet Çelebi’nin hacca gitmesi konusundaki tavsiyesine uyarak, 1671 yılında Mekke ve Medine’ye gitmek üzere İstanbul’dan yola çıkar. Bu uzun hac yolculuğunun ilk durakları olarak Batı Anadolu’nun şehirlerini ziyaret eder. Eserin tıpkı diğer bölümlerinde olduğu gibi, İzmir ve çevresinin anlatıldığı bölüm de, şehrin; tarihi, coğrafi özellikleri, mimari yapıları ve sosyal hayatıyla ilgili geniş bilgiler barındırmaktadır.

Önceki yazımızda, Evliyâ Çelebi’nin kaleminden aşağı şehirdeki liman kalesini konu edinmiştik. Seyyahımızın İzmir şehir merkezindeki ikinci durağı yukarı şehirdeki Eski Kale’dir:

“Bu kaleden (Liman Kalesinden) yukarı doğu tarafına şehir içinden gidip dağdaki eski kaleye kadar tam üç bin adımda çıkılır, baştan başa şehir içinden gidilir.”

Üç bin adım mıdır bilinmez ancak seyyahımızın, o devirde iç limanı yay şeklinde çevreleyerek deniz kıyısını oluşturan Kemeraltı Çarşısı boyunca yürüyerek, Kadifekale’ye doğru çıktığını pekâlâ varsayabiliriz.

“Bu kale kaya üzerinde olmakla dört tarafında hendeği yoktur. Eski tarihlerde bu kale iç kale imiş. Ama eski kalesi aşağı şehri kuşatmıştır. Varoş kapıları ve kale duvarları yeri nice yerde açıkça görülen bir büyük kale imiş. Bazı kuleleri ve burçları evler içinde kalmıştır.”

Gerçekten de o devirde şehir liman çevresinden başlayıp Kadifekale dağı eteklerine kadar yerleşimle kaplı bulunmaktaydı. İzmir’i ziyaret eden pek çok seyyah da aynı bilgileri vermiş, bazı ressamlar da bu panoramayı resmetmiştir. 

 

İzmir Kadifekale rekonstrüksiyon planı (15. yüzyıl sonundaki durumunu gösteren) - Wolfgang Müller-Wiener (1962)Antik Pagos Kalesi ya da bugünkü ismiyle Kadifekale, şehir merkezinin güneydoğusunda 186 metre rakımlı Pagos tepesi üzerine kurulmuştu. Çevreleyen surlar MÖ 4. yüzyılın sonu ile MÖ 3. yüzyılın başında inşa edilmişti. Antik Smyrna’nın Akropolü hâline gelen alan, kentin savunma sisteminin merkezi, aynı zamanda da en önemli kutsal alanıydı. Surlar, Roma döneminde de kullanılmıştı. Geç Bizans döneminde yıkılmış sur bölümleri ve kuleler onarılarak MS 13. yüzyılda yeni sur ve kuleler eklenmişti. Bu yukarı şehir 1317’de Aydınoğlu Beyliği tarafından fethedilmiş ve takip eden dönemde sıkı sıkıya Türk hâkimiyeti altında kalmıştı. Anlaşılan, Evliyâ’nın 1671’deki ziyareti esnasında halk artık kale içinde yaşamayı bırakmış ve yamaç boyunca kıyıdaki şehre doğru yerleşmişti: 

“Bu kale bir bayırlı ve kayalı alçacık tepe üzerinde Kaydefa Kraliçe adlı karının yapısıdır ki Büyük İskender korkusundan yapmış, bir sağlam, dayanıklı, korunaklı ve beş köşe büyük yapıdır. Çepçevre etrafı 2.700 adımdır. Her taşı fil cüssesi kadar vardır, bir acayip yapıdır. Ama deniz kıyısındaki kale mamur olalıdan beri bu kale içinden halk aşağı şehre göçüp bu kale içinde bağ ve bahçeler kalmıştır. Han, hamam ve çarşı pazar harap olmuştur.”

 

Evliyâ Çelebi Kadifekale’nin Kraliçe Kaydefa tarafından inşa ettirildiğini aktarmıştır. Saba Melikesi Belkıs ya da Kraliçe Kıdefa-Kaydefa MÖ 10. yüzyılda günümüz Habeşistan (Etiyopya) veya Yemen’in olduğu topraklarda hüküm sürdüğü farz edilen, tarih öncesi Saba Krallığı’nın efsanelere konu olmuş hükümdarıdır. Modern arkeoloji bu krallığın mevcudiyeti konusunda şüphecidir.

“Büyük İskender ile çağdaş olan Kaydefa Melike adlı kraliçenin yapısı ve tahtıdır. Epey zaman geçtikten sonra Selçuklu Sultanı Alâeddin asrında Anadolu beylikler hâline dönüp Alâeddin vezirlerinden Sığla oğlu Ali Bey namında bir namlı yarar vezir bu İzmir'i yine Kaydefa soyundan İzmirne adlı bir kraliçenin elinden halkını kıra kıra fethedip ele geçirip İslâm ülkelerine kattı. Timur Han İzmir'i harap ettiğine tarihtir.”

Evliyâ, Makedonyalı Büyük İskender’in çağdaşı olarak tanıttığı Kraliçe Kaydefa’nın İzmir’e geldiğini ve Büyük İskender’in korkusundan tepedeki kaleyi yaptırdığını nakletmiştir. Seyyahımız gezdiği yörelerin halklarının inanış ve efsanelerine dair kendi gözlemlerine ve duyduklarına dayanarak bilgiler verirken, kimi zaman da yazılı kaynaklardan öğrendiklerini nakletmektedir. Anlaşılan Evliyâ, çevresindeki insanlardan duyduğu üzere, İzmir ve Kadifekale’nin kuruluşuna dair efsanelerinden birini aktarmıştır. 

“Bu anılan yukarı kalenin batıya bakar bir demir kanatlı sağlam kapısı vardır. O kapıya dışarıdan içeri girecek sırada sağ taraftaki kulenin iki adam boyu yüksek yerinde bir küçük kemer altında beyaz ham mermerden Kaydefa'nın ceset olarak oyma bir sureti [heykeli] var. İnsan görünce canlı sanıp hayran kalır. Ne tarafa gitsen o tarafa bakar görünür. Tebessüm etsen öyle görünür, ağlar gibi olsan o da ağlar gibi görünür, garip seyirliktir. Ancak boynundan aşağı vücudu yoktur. Hemen boynunda kolyesi, kırmızı suratı, kulaklarında küpesi, başında kıvrım kıvrım saçları, sürmeli ceylân gözleri ile tasvir olunmuş bir peri yüzlü nurlu çehredir, ama ruh yoktur.”

Usta bir hikâye anlatıcısı olan Evliyâ Çelebi, gördüğü heykeli olanca canlılığıyla tasvir etmiştir. Kraliçe Kaydefa’nın hikâyesi ne kadar anlatılmaya değer ise onun heykelinin nerede bulunduğundan ve fiziksel özelliklerinden bahsetmek de o kadar gereklidir.

“Bu kale kapısından taşra 50 adım uzak kapı önünde bir ibretlik ağaç vardır. Yeryüzünde yedi iklimi yedi gezegen gibi gezip dolaştım, o şekilde bir tuhaf garip ağaç görmedim. Çitlembik ağacına benzerliği var. Ama Allah'ın emriyle bundan bir çeşit saf yağ çıkar, 72 hastalığa şifadır. Yaprakları başka şekilde yaratılmış bir Tanrı hediyesidir. Yanvan Tarihinde "Kaydefa Ana kendi eliyle dikmiştir" diye yazmıştır. Gerçekten de yaprakları ve dalları nice bin yıl yaşamış ağaca benzer ama hâlâ taptazedir.”

 

Kadifekale Camii

Kentin yukarı kalesinin Türkler tarafından ele geçirilmesiyle birlikte adet olduğu üzere kale içinde bir cami inşa edilmişti. Evliyâ Çelebi’nin kaydettiği ancak günümüze ulaşmayan kitabeye göre bu cami, 1308/1309 yılında İzmir Kale Kadısı Ahmed Oğlu Hacı İlyas tarafından yaptırılmıştır. İzmir’in Aydınoğulları tarafından fethinin ilk yıllarına uzanan, kentteki belki de en eski Türk-İslam yapısıdır.

“Bu kale kapısından içeri asla ev yoktur. Ama tarla ve bağlar çoktur. Bir mamur cami vardır. Kapısı üzere  tarihi budur: "Hâzihi'l-medresetü'ş-şerif ve çamiu'l-latîf el-abdü’z-zaîf elmuhtâc ilâ rahmetillâh, el-Hâc İlyas ibn Ahmed, afallâhu anhüme'r- Rabbussamed, el-kâdî bi-kale-i İzmir, azzetehallâhu(?) taâlâ ani'ttedmîr. Sene semâne ve seb'a mie.”

Evliyâ Çelebi, aşağı kale (Liman Kalesi) alındıktan sonra halkın o tarafa göç ettiğini, caminin cemaatinin ise kale görevlilerinden ibaret kaldığını belirtmiştir. Bir süre sonra hiç kullanılmayan bu cami, yabancı seyyahlar tarafından orada mevcut bir şapel-kilise kalıntısı zannedilmiş, hatta St. Polycarp ile ilişkilendirilmiştir. Ancak son yıllarda yapılan kazı çalışmalarından elde edilen mimari ve arkeolojik bilgiler yapının Kadifekale’de 14. yüzyıl başlarında inşa edilmiş ilk cami olduğunu desteklemektedir. 

 

İç Kale

“Bu camin sağ tarafında kalenin sağ köşesinde bir iç kale vardır, Fatih Sultan Mehmed bu büyük kaleden bölüp iç kale etmiştir, içinde dizdarı, 20 neferi ve 20 kiremit örtülü hanelerde oturanlar bu camiin cemaatidir. Gayet sağlam küçük iç kaledir. Dörtgen şekilli ve büyüklüğü 800 adımdır. Ama dış duvarı yine eski hisar duvarındandır. Ancak içerisinden Fatih bölüp bir kat duvar ile bir küçük iç kale olmuştur. Kıbleye bakar bir demir küçük kapısı vardır.”

Fatih Sultan Mehmet devrinde inşa edilmiş bu iç kale, Kadifekale’nin savunması için önemli olan askeri gücü barındırıyordu.

“Duvarları gayet sağlam olup ellişer mimar arşını yüksek olduğundan tüm İzmir ileri gelenlerinin 100 Mısır hâzinesi malları burada saklıdır. Zira İzmir'in aşağı şehri gayet mamurdur, ama korunaklı değildir, haşarat leventler yuvasıdır. Celâli ve harami korkusundan bütün ileri gelenlerin malları ve değerli eşyaları bu yukarı iç kalede saklıdır.”

Celâli isyanları ve eşkıyalık kuşkusuz Anadolu’nun tüm kentleri için önemli bir güvenlik sorunu idi. Şehirler zaman zaman çıkan isyanlarda büyük zarar da görüyordu. Bu yüzden Kadifekale, şehrin en korunaklı tepesi olarak askeri amaçlarla uzunca bir süre hizmet vermişti. 18. yüzyılın ortalarına gelindiğinde ise artık şehrin savunmasına dair tüm işlevlerini kaybederek tümüyle terk edilmiştir. 

Denir ki İzmir'e gelen seyyahlar, yol boyunca kan ter içinde kalsalar bile, yukarı kaleye tırmanarak İzmir Körfezi’ne tamamen hâkim olan Kadifekale’den şehri bir kez seyretmeden İzmir’i terk etmezlermiş.

Evliyâ’nın sözü ile bitirelim: “Bu kale ile deniz kıyısında olan kale arasında İzmir şehri bir büyük şehir ve yeni iskeledir.”

Author: Emrah Dönmez

Tags

Hafıza