Luigi Storari 1850’li yılların İzmir‘i için çok önemli fakat hâlâ çok ön plana çıkmamış bir figürdür. Storari, varlıklı ve entelektüel bir ailenin çocuğu olarak 1821 yılında İtalya’nın Emilia Romagna Bölgesi’ne bağlı Ferrara kentinde dünyaya gelmiştir. Roma’daki La Sapienza Üniversitesi’nde mühendislik eğitimi alan Storari, bu sırada sadece devrin modern köprü, su yolları ve bina inşa tekniklerini öğrenmemiş, aynı zamanda kentteki antik kalıntıları gezip, etüt ederek Antik Çağ Tarihi ve Arkeoloji üzerine bilgilerini geliştirmiştir (Berkant, 2017). Storari, mimarların, sanatçıların ve entelektüellerin buluşma noktası olan Roma’da edindiği kültürel birikimi bu yazımızda inceleyeceğimiz 1857’de yayımlanan Tarihsel Notlarla İzmir Rehberi’nde (Guida con Cenni Storici di Smirne) ortaya koymuştur.
Cenk Berkant Arşivi
Storari’nin İzmir’e geliş öyküsü ise hayli ilginçtir. Mühendis Luigi Storari 1861’deki İtalya Birliği öncesinde yaşanan siyasi karışıklıklardan dolayı İtalya’dan ayrılmak zorunda kalmış ve İzmir’de bulunan İtalyan Göçmenler Komitesi (Comitato di Emigrazione Italiana) aracılığıyla 1849’da kente gelmiştir. İzmir’e yerleştikten sonra Fransız himayesine geçmiş ve bundan sonra bu koruma ile daha rahat hareket edebilmiştir. Mühendis Luigi Storari’nin 1 Nisan 1851 ile 1854 yılının Mayıs ayının sonuna kadar İstanbul’dan gönderilen ve kentteki arazi ve emlak reformuyla meşgul olan Ali Nihat Efendi’ye bağlı olarak çalışmıştır (Yerasimos, 1996). Bu reformla birlikte yeni bir kentsel düzenleme ile şehrin dört bölüme ayrılması, sokak ve caddelerin yeniden isimlendirilerek sokak levhalarıyla donatılması, binalara rakamlar konulması gibi yenilikler yapılmıştır. Bu dönemde Mühendis Storari de özellikle kentin sokak ve caddelerin bakımıyla ilgilenmiş ve Kervan Köprüsü ile Halkapınar Kâğıt Fabrikası arasındaki yolun inşasıyla da görevlendirilmiştir. Ayrıca, 1845 İzmir yangını sonucu harap olan Kemeraltı çarşısının planını hazırlamıştır (Arıkan, 2001). Storari, bu başarılı işlerinin ardından İzmir kent planını hazırlamakla görevlendirilmiş. 1/5000 ölçeğinde o zamana kadar yapılmış en detaylı ve parselli İzmir planı Sultan Abdülmecid’e adanmıştır. Mühendis Storari bu önemli işinden dolayı sultan tarafından 10.000 Osmanlı Kuruşu ile ödüllendirilmiştir. Bu planda özellikle 1845 İzmir yangınından sonra kentin yeniden organize edilen bölümleri ayrıntılı olarak verilirken kent parsellere ayrılmış ve kentteki tüm yapılar (camiler, kiliseler, sinagoglar, hastaneler, karakollar, okullar, fabrikalar hanlar) ve çarşılar, meydanlar ile yollar isimleriyle belirtilmiştir.

Ahmet Priştina Kent Arşivi ve Müzesi Arşivi
Luigi Storari’nin hazırladığı ve 1857 yılında Torino’da İtalyanca olarak basılan Tarihsel Notlarla İzmir Rehberi (Guida con Cenni Storici di Smirne) yukarıda sözünü ettiğimiz İzmir Planı gibi Sultan Abdülmecid’e ithaf olunmuştur. Bu plan çoğaltılarak rehberin içinde ek olarak satışa sunulmuştur. Storari’nin 64 sayfalık İzmir Rehberi kenti ziyaret edecek gezgin Batılılar için yazılmıştır. Bu yüzden M. Gerard tarafından dönemin en revaçta dili olan Fransızca’ya çevrilmiş ve aynı yıl Paris’te yayımlanmıştır. Dönemin İzmir’i, Batılıların çok ilgisini çekmiştir. Zira Osmanlı’nın “çok kültürlü” kentlerinin başında olup, Batılı gezginler için bir kavşak noktası haline gelmiştir. 19. yüzyılda İzmir Batılı gezginlerin Doğu ile ilk tanıştığı yerlerden biri olmuştur. Kent, 19. yüzyılın ikinci yarısında İstanbul ve Ege denizi adalarıyla birlikte Pire, Marsilya, Livorno ve Venedik gibi önemli Avrupa limanlarıyla bağlantılı olup, Batılı gezginlerin sıkça uğradığı yerlerden biri olmuştur. Bu yüzden rehber İzmir’le birlikte Avrupa’da da önemli kitapçılarda satışa sunulmuştur. Luigi Storari’nin bu eserini Avrupa’daki turistik kent rehberleri tarihi içinde ele almak konuyu daha iyi kavramamıza yol açacaktır. Kökeni Karl Baedeker’in 1835’te ve John Murray’in 1836’da yayımladıkları rehberler olan ve özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren popüler olan turistik seyahat rehberleri Storari’nin hazırladığı bu eserin çıkış noktası olmuştur. Bu rehberler objektif bir dille yazılan okuyucuya/yolcuya pratik seyahat bilgileri veren, gidilecek kenti tanıtan ve ekinde bir de kent haritası verilen genellikle 50‐60 sayfalık kitapçıklardır.
Luigi Storari’nin İzmir Rehberi, bir giriş ve bunu takip eden 3 bölümden oluşmaktadır. Yazar eserinin girişinde şu cümlelere yer vermiştir:
“İlk kez bir İzmir kent haritası baskıya verilirken İzmir ve dolaylarının coğrafi ve arkeolojik özelliklerini yansıtan, tarihi sürecini ele alan bir gezi rehberinin bu yayına ilave edilmesinin gerekli olduğuna inanıyorum. Bu gezi rehberi, ümit ederim, İzmir halkının da ilgisini çekecektir. Ayrıca, aradan yüzyıllar geçmesine rağmen hala merak ve hayranlık uyandıran, tarihi olayların belleği niteliğindeki eski kalıntıları görmek amacıyla bu güzel Asya kentine gelen yabancılar için de çok yararlı bir kitap olacaktır”*
*Storari’nin İzmir Rehberi orijinal dili İtalyanca’dan Türkçe’ye Prof. Dr. Recai Tekoğlu tarafından çevrilmiştir. Bkz. (Ersoy, 2020).
Rehberin ilk bölümünde İzmir’in kuruluşundan kitabın yazıldığı zamana yani 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar meydana gelen tarihi olaylar anlatılmaktadır. Burada Storari’nin İzmir tarihi hakkındaki araştırmalarını oldukça ayrıntılı biçimde yürüttüğü göze çarpar. Yazar Strabon, Hipponax, Heredotos ve Pusanias gibi antik çağ yazarların eserleri etüt edip, onlardan alıntılarla yorumlar yapmıştır. Ayrıca, İzmir’in Türk dönemi hakkında verdiği bilgiler çok kısa olmasına rağmen doğrudur. Bunun ardından İzmir’in 1688 ve 1788 yılında geçirdiği depremleri Fransız Konsolosluğunda bulduğu belgelere göre açıklamıştır. Buna göre 1688’deki deprem Gediz nehrinin karşısındaki Sancak Kaleden başlamış, oradan da kente kadar ulaşmıştır. Kale mazgallarına kadar yıkılmış, kentin ise dörtte üçünden fazlası harap olmuş ve binlerce insan ölmüştür. Kentteki camilerden sadece üçü ayakta kalabilmiştir. 1788 depremi ise bir önceki kadar etkili olmuş, fakat depremi takip eden yangın korkunç bir şekilde tüm kenti yok etmiştir.
İkinci bölüm İtalyan şair Carlo Macau’nun İzmir’e yazdığı şiirinden iki dizeyle başlar:
“Bir yandan Pagos’un ötesine konmuşsun, Öte yandan deniz ve Meles’tir kuşatan seni”.
Storari’ye göre sadece bu iki dizede kentin tam bir coğrafi tanımı yapılmıştır. İzmir denizden bakıldığı zaman güzeldir. Pagos dağının zirvesindeki eski kaleden görünüşü ise çok daha güzeldir diye ikinci bölümün giriş cümlesini bitirir. İkinci bölüm iki kısımdan oluşmaktadır. İlk kısımda Modern İzmir yani 1850’li yılların İzmir’i, ikinci kısımda ise Antik İzmir tasvir edilmektedir. Antik İzmir’in tasvir edildiği ikinci bölüm ve İzmir civarının anlatıldığı üçüncü bölüm toplamda beş günlük bir gezi parkuru şeklinde alt bölümlere ayrılmıştır. Yazar burada yoğunlukla antik kalıntılardan bahsetmektedir ve okuyucuyu/yolcuyu kendine çekmek amacıyla, sanki onlarla seyahat ediyormuş gibi cümlelerine biz diyerek başlamaktadır. Modern İzmir’de yani 19. yüzyılın ikinci yarısının başlarında kentte Türkler ve Museviler daha yukarıda kalan güney mahallelerinde oturmaktadırlar. Hristiyanlar ise Bornova körfezine kadar olan ovalık alana yerleşmişlerdir. Doğudaki Meles çayı oldukça güzel bir şekilde ekilmiş, kentin sebze ve meyve ihtiyacını karşılayan bahçeleri sulamaktadır. Bu dönemin İzmir’inde bir mühendis olarak Storari’nin gözüne çarpan aksaklıklar da vardır. Kentin ne bir cephaneliği, ne de bir limanı vardır. Köprüleri yoktur. Köyler ve kasabalar arasında ulaşımı sağlayan yolları yoktur. Borsa açılmamıştır. Meslek ve sanat akademisi yoktur. Atık su kanalları Strabon’un zamanında olduğu gibi tamamıyla ihmal edilmiştir. Kent aydınlatması yoktur. Kent güzelleştirme cemiyeti, karayolları mühendisliği hala mevcut değildir. Storari’ye göre 1850’lerin İzmir’ini dikey olarak iki üçgene bölmek mümkündür. Meles çayının suladığı dilimde tarım yapılmakta, İzmir körfezi istikametinde kalan diğer dilim ise fabrikalarla doludur ve kent kuzey doğuya doğru genişlemektedir.
Yine Storari’ye göre bunca olumsuzluklara rağmen, 1851‐1854 arasında emrinde çalıştığı Ali Nihat Efendi’nin gayretleriyle kentte düzenli ve yeterince geniş caddeler oluşturulmaya başlanmıştır. Fakat bunların da yüzeyleri iyi durumda değildir. Bu yüzden kentte o dönemlerde çok fazla at arabaları görünmemektedir. Meydan, gezinti ve eğlence yerleri hemen hemen hiç yoktur. Yazar, bu bölümde kentteki Türk evlerinden de bahseder. Bunlar tamamen ahşaptan yapılmışlardır. Dışarıdan bakıldığında bir manastır görüntüsü vermektedirler. İçerden ise bir çadıra benzerler. En ortada dörtgen, bazen de sekizgen büyük bir oturma salonu vardır. Dört ayrı cepheye doğru uzatılmıştır. Diğer dört kanadın ortasında yer alan birer kapı dört ayrı odaya giriş imkânı sunmaktadır. Büyük konaklar haremlik ve selamlık olarak ikiye ayrılmaktadır. Hemen hemen hepsinde çeşmeler bulunmaktadır. Kentteki inanç özgürlüğü konusunda Storari çok pozitif konuşmaktadır. Özellikle kentteki Katolik cemaate çok büyük inanç özgürlüğü sağlanmıştır. Kent okullar bakımından zengindir ve her cemaatin kendi okulları mevcuttur. Kentin bu kozmopolit yapısı İzmir’de konuşulan dillerin sayısını arttırmaktadır. Kentte Türklerin gazetelerinden başka Avrupalıların, Rumların ve Ermenilerin de gazeteleri yayınlanmaktadır. Yazara göre, İzmir’de arayıp da bulabileceğiniz en yaygın hususlardan bir tanesi en az üç dil konuşan kimselerle karşılaşmaktır. Beş veya altı dil konuşan kimselerle karşılaşmak ise olağanüstü bir durum değildir. Yazara göre, daha önce en çok konuşu1an yabancı dil İtalyancayken, daha sonraları Cizvitlerin Fransa’da güçlenmesi ve doğuya doğru yayılması sonucu baloların ve sosyetenin dili Fransızca olmuştur. Ticari ve diplomatik dil hâlâ İtalyancadır. Storari, kentteki Rum Hastanesi, Hisar Camii, Vezir Han, Sarı Kışla ve bu kışlanın en batı ucundaki buharlı değirmen gibi önemli yapıları tasvir ederken kentteki Ermeni Kilisesi’nden de bahseder. Burada eleştirel bir bakışla yapıyı tasarlayan mimarın tecrübesizliğinden, yapının sağlam bir temele oturtulamadığından ve ancak 1854 yılında tamamlanabildiğinden ve daha şimdiden yıkılabileceğinden bahseder. Yazarın kentin yönetimi hakkında verdiği bilgilere gelince, İzmir vali görevindeki bir Paşa tarafından yönetilmektedir. Tüm yabancı ülkelerin kentte bir konsolosluğu bulunduğunun da altını çizer. Yazar ikinci bölümü bitirirken kentte tarım, sanat ve bilimin ihmal edildiğini yineler ancak kentin hızlı geliştiğini 1800’lerin İzmir’ini artık 1855’de tanımanın mümkün olmadığını da belirtir.
Storari, eserinin üçüncü bölümünde İzmir’in yakın çevresindeki yerleri ve antik kalıntıları anlatır. Bunlar Kervan Köprüsü, Meles Tapınağı, Halkapınar Diana Hamamı, Bornova Ovası’yla birlikte Bornova ve Kokluca Köyleri’dir. Yazar bu bölümde dönem için çağdaş sayılabilecek Spon, Tournefort, Pococke ve Chandler gibi İzmir hakkında eserler vermiş gezginlere atıflarda bulunarak antik kalıntıları gezmeye devam eder.
Tanzimat Reformlarıyla başlayan dönemde İzmir’e gelen ve burada önemli görevler üstlenen Mühendis Luigi Storari’nin İzmir’de henüz ortaya konulmamış daha başka işleri olduğunu da düşünmekteyiz. Yerli ve yabancı arşivlerde yapılacak derinlemesine araştırmalarla sadece Storari’nin değil, tüm batılı mimar ve mühendislerin Tanzimat ve sonrası dönemde İzmir’de gerçekleştirdikleri işlerin ortaya çıkarılabileceğine inancımız tamdır.