Antik bir Roma Hamamı ile bir mezarlığın ya da bir tütün mağazasının ortak yanı nedir diye sorulacak olsa ne düşünürdünüz? Konak’ın bilinen köşelerinden biri olan Kâtipzade Mescidinin hemen karşısındaki bölge, İzmir tarihi içindeki ilginç bir hikâyenin geçtiği yer olarak öne çıkıyor…
İzmir’in eski haritalarına bakarken Konak’taki küçük mezarlığa gözüm takılıyor: Charles Edward Goad’ın İzmir’in sigorta şirketleri için hazırladığı ve 1905 Haziranında yayımladığı ayrıntılı paftalarında aynen söyle yazıyor: ‘Cimetiere Turc’ yani (Türk Mezarlığı). Merak edip daha da eski haritalarda araştırıyorum. 1876 tarihli Lamec Saad şehir planında aynı şey karşıma çıkıyor. Biraz daha öncesine, İzmir’in ilk şehir rehberini hazırlayan İtalyan mühendis Luigi Storari’nin 1856 tarihli haritasına başvuruyorum ve gördüğüm şey yine aynı. Hükümet Konağının hemen kuzeyinde, Kâtipzade Mescidinin karşısında, onca farklı yapının arasında kalmış bir mezarlık…
Muhtemelen deniz yüzeyinin altında kaldığı için ortaya çıkan su sebebiyle halk tarafından “Sulu Mezarlık” adı verilen bu alan ne zamandan beri öyleydi bilmek güç fakat Cumhuriyetin ilk yıllarında dahi Müslüman mezarlığı olarak kullanıldığını biliyoruz. Elimizdeki bilgilere göre 19. yüzyıl ortasında Yemiş Çarşısı kenarında bulunan küçük bir Türk mezarlığı idi. Kim bilir, belki de uzunca bir süreden beri öyleydi fakat biz bunu ilk kez 19. yüzyıl haritalarında tespit edebiliyoruz. Üstelik bir asır kadar öncesinde, 18. yüzyılın ortalarında inşa edilmiş Kâtipzade Mescidinin hemen karşısında yer alıyordu. Üstelik biraz daha araştırırsanız Kâtipzade ailesinin mezarlarının da bir zamanlar burada bulunduğunu ortaya çıkartabilirsiniz. Ayrıca, kentin siluetinden tam olarak ne zaman kaybolduğu bilinmese de, Sulu Mezarlık’ın 1930’lu ya da 40’lı yıllarda ortadan kalktığı düşünülüyor; bu kayıp, tarihin sisleri arasında bir muamma olarak kalmıştır.
Mezarlık kaldırıldıktan sonra yerine büyük bir tütün mağazası inşa edildiğini bilinmekte, ancak nasıl ve kimin tarafından yaptırıldığı hakkında bilgiler oldukça kısıtlı. Gerçi yapının giriş kapısı yanındaki duvarda "İzmir Alston Tobako Kompani" yazan tabelası ile bu eski Amerikan tütün firması İzmir şubesinin büyük boy fotoğrafı halen sahaflarda karşınıza çıkabilir. Bu mağaza sade mimarisiyle dönemin modernizminin izlerini taşıyan yapılarından biri olmalıdır.
1980’lerin sonunda, geniş bir tadilat çalışmasıyla ve eklenen yeni katlarla birlikte, bu kez büyük bir iş hanına dönüştürülüyor. İşte ‘Kaptan Mustafa Paşa Hanı’ olarak da bilinen iş merkezi bu şekilde ortaya çıkmıştır.
Kaptan Mustafa Paşa ya da nam-i diğer Kaymak Mustafa Paşa vakfından ismini alan iş hanının da ardında bir hikâye var. Kaptan-ı Derya Mustafa Paşa, 18. yüzyılın ilk yarısında önemli görevler üstlenmiş ve 1730’da vefat etmiş bir Osmanlı veziridir. Dönemin devlet adamlarında olduğu gibi, kendisinin de İstanbul başta olmak üzere Midilli, Sakız Adaları ve İzmir’de çeşitli vakıf mülkleri bulunuyordu.
İzmir üzerine temel araştırmaların sahibi Münir Aktepe, yaptığı arşiv araştırmalarında, Paşa’nın “İzmir'de, Kasap Hızır mahallesinde ve deniz kenarında, üstte büyük ve küçük yedi oda, altta büyük ve küçük dört oda ile bir mahzen ve avluyu ihtiva eden Freng-hânesi” olduğundan bahseder. Aktepe ayrıca, “Kasab Hızır mahâllesi, izmir'in oldukça eski ve en büyük mahâllelerinden biri olup, bugünkü Kemeraltı, Beyler Sokağı ve Başdurak ile Yemiş çarşısı havalisine, evvelce bu ismin verilmiş olduğunu tahmin ediyoruz.” diyerek bölgeyi işaret ediyor. Ancak daha önce mezarlık olan bir alanda kurulan Tütün mağazasının nasıl olup da Mustafa Paşa’nın vakıf mülkü olduğu ise başka bir muamma.
Münir Aktepe, Kaptan Mustafa Paşa’nın ayrıca ikinci bir vakfiyesinden de bahseder; “İzmir'de, Câmi'i-atik mahallesinde, Kadıoğlu İsmail Beşe mülkü ile Freng mezarlığı civarında iki adet sabunhânesi” olduğundan da bahsediyor:
“Câmi'-i atik mahâllesi, bugünki Hisar câmi'nin bulunduğu Hisar-önü mevki'i veya buna yakın bir bölgede olmalıdır. Nitekim burada Freng mezarlığından bahsedilmesi hususu ile İzmir'in bu semtinin doğusuna düşen kısmına Freng mahâllesi adının verilmiş olması keyfiyetine dikkat edilirse, mes'ele daha vâzıh bir hâl alır.”
Frenk Mezarlığı mı? İşler daha da karıştı… Ancak bu vakfiyeye göre sözü edilen Sabunhaneler Sulu mezarlığın bulunduğu mahallede değil, bu bölgenin daha doğusunda yer almış olmalıdır.
Nihayetinde Kaptan Mustafa Paşa iş merkezi yıllarca hizmet verdikten sonra ekonomik ömrünü tamamladı. Mülkiyet sahibi Vakıflar Müdürlüğü tarafından, 2015 yılında yenilenmesi için ihaleye çıkarıldı. İhaleyi kazanan firma 2016 yılında çalışmalara başlamıştı ki, iş makineleriyle yapılan kazı çalışmaları sırasında, binanın zemininde tarihi kalıntılara rastlandı ve bölgede inşaat çalışmaları durduruldu. İzmir 1 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu kararıyla bölgede sondaj yapılarak, kalıntılar incelendi. İzmir Arkeoloji Müzesi denetiminde bölgede kazı çalışması ve incelemelerin ardından, ortaya çıkan yapıların Antik Roma dönemine ait Smyrna Liman Hamamı kalıntıları olduğu sonucuna varıldı ve bu kalıntılar MS 2.- 3. yüzyıllar arasında tarihlendirildi. Öte yandan tarihi kalıntılar gün yüzüne çıktıktan sonra bölge kısa sürede su altında kaldı. Yeraltı suyu tüm kazı alanını öylesine doldurdu ki, zemin suyunun çekilmesi için çalışma yapılmasına karar verildi. Böylece Antik Roma dönemine ait limanın temelleri bütün ihtişamıyla görülebilmektedir.
Kuşkusuz MS 2. yüzyılda bu bölgede deniz ve liman vardı. Roma döneminde, gelenek olduğu üzere, gemiyle gelenler temizlenmek amacıyla hamamlara gidiyorlardı. Limanların kara ve deniz trafiğinin hem bir buluşma noktası hem de kentin dışarıya açılan en büyük kapısı olarak özel bir öneme sahip olmuş olduğunu unutmayalım. Bu öneme uygun olarak temsili anlatıma yönelik mimari eserler ve heykellerle donatılmış olduğunu da varsayabiliriz. Öte yandan Roma döneminde limanların yakınında mezarlıklar bulunduğunu da unutmamalıyız. Liman koylarının yakınındaki mezarların, orada bulunanların sahip olduğu şan ve şöhreti göstermeye ve bunu topluma yayma ihtiyaçları için yapıldığını varsaymak da mümkündür.
Roma Hamamının tam olarak hangi yüzyılda yıkıldığını ve yerine zamanla bir mezarlık kurulduğunu bilemiyoruz. Öğleki, modern binalar altında gömülü halde kalmış antik limanlar, geleneksel arkeoloji yöntemleriyle yapılabilecek bir çalışmayı neredeyse imkânsız kılmakta. Bu yüzden Antik Limanının izini sürmek oldukça güçtür. İzmir’in Antik Çağ’dan Orta Çağ başlarına kadarki kentsel gelişimi de büyük ölçüde meçhuldür. Yalnızca antik dönemdeki kentin yaklaşık yayıldığı alan, MS 2. yüzyılın sonlarında yeni inşa edilen Liman ve Agora, kısmen bilinmektedir. Ancak bütün bu hikâyeye yeniden baktığımızda İzmir'in tarihini değiştirecek bir kalıntıyla karşı karşıya olduğumuz açıktır. Geride hiçbir somut izin bulunmadığı ve sadece yeri tahmin edilen Smyrna Antik Limanına ait ilk somut buluntular işte bu Roma Hamamı’na ait temellerdir. Bu keşif kuşkusuz İzmir'in kültür ve turizminin gelişmesi açısından çok önemli ve kentin kimliğinin eksik kısımlarının tamamlanması bakımından da son derece önem taşıyor.